5 Ekim 2025 Pazar

Tarımsal Ürün ve Gıda ürünlerinde Fiyat İstikrarını Koruyacak Ulusal Gıda ürün değerleme Kurulu

ULUSAL ÜRÜN FİYATLANDIRMA VE GIDA FİYAT İSTİKRARI STRATEJİ RAPORU

1. GİRİŞ

Bu rapor, Türkiye’de tarımsal üretimde ve gıda ticaretinde yaşanan fiyat dalgalanmalarını önlemek, üretici gelirlerini korumak ve tüketiciye makul fiyatlı ürün sunmak amacıyla hazırlanmıştır. Raporda, Ulusal Ürün Fiyatlandırma Kurulu’nun kurulması, fiyat belirleme mekanizmaları, aracılık zincirinin sadeleştirilmesi ve sosyal etkilerle birlikte kapsamlı bir strateji modeli önerilmektedir.

2. GIDA ÜRÜNLERİNDE FİYAT İSTİKRARININ BOZULMASI

Son yıllarda tarım ürünleri fiyatları, arz-talep dengesindeki dalgalanmalar, iklimsel değişiklikler ve üretim maliyetlerindeki artışlar nedeniyle istikrarsız bir seyir izlemektedir. Örneğin, domates ve salatalık gibi sebze ürünlerinde mevsimsel arz fazlası dönemlerinde fiyatlar düşmekte, üretici maliyetinin altında satış yapmak zorunda kalmaktadır. Diğer yandan, kış aylarında arz düşüşü nedeniyle tüketici fiyatları aşırı artmaktadır.

Bu durum sadece ekonomik değil sosyal bir sorun yaratmaktadır. Düşük gelirli tüketici kesimler temel gıdaya ulaşmakta zorlanmakta, üretici ise sürdürülebilir üretim planlaması yapamamaktadır.

3. ÜRETİCİNİN VE TÜKETİCİNİN ZARAR GÖRMESİ

Mevcut aracılık sistemi, üretici ve tüketici arasına çok sayıda aracı yerleştirmiştir. Üretici ürününü çoğu zaman maliyetinin altında satmak zorunda kalırken, tüketici aynı ürünü marketlerde maliyetin 4-5 katı fiyatla satın almaktadır. Bu yapısal bozulma, üreticinin motivasyonunu azaltmakta ve kırsal göçü hızlandırmaktadır.

Örnek olarak bir kilogram domates ele alındığında; üretim maliyeti 6 TL iken, üretici 7 TL’ye satabilmekte, aracı zinciri ve marketlerde ürün 25 TL’ye kadar çıkabilmektedir. Bu fark, üretici ve tüketici arasında adaletsiz bir mali dağılım yaratmaktadır.

4. ULUSAL ÜRÜN FİYATLANDIRMA KURULU’NUN KURULMASI

Fiyat istikrarını sağlamak amacıyla Ulusal Ürün Fiyatlandırma Kurulu (UÜFK) kurulmalıdır. Kurul; üretim maliyeti, girdi fiyatları, bölgesel farklılıklar ve kaliteye göre fiyat belirleyecek, ürün başına alt ve üst fiyat sınırlarını kamuoyuna açıklayacaktır. Kurul üyeleri Tarım ve Orman Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, TÜİK, üretici birlikleri ve üniversite temsilcilerinden oluşacaktır.

Kurul yılda dört kez toplanacak, piyasa verilerini analiz ederek fiyat güncellemeleri yapacaktır. Karar süreci şeffaf ve veri temelli olmalıdır.

5. FİYATLANDIRMA VE NAKLİYE SİSTEMATİĞİ

Ürün fiyatlandırması sadece üretim maliyetine değil, lojistik giderlerine de bağlıdır. İl dışına çıkışlarda ilave nakliye bedeli hesaplanacak ve hâl çıkış fiyatına eklenerek tüketiciye sunulacak nihai fiyat oluşturulacaktır.

Her ürün kalite sınıfına göre alt ve üst fiyat limitleri arasında satılacak, öngörülebilir bir fiyat yapısı sağlanacaktır. Nakliye bedelleri yıllık olarak güncellenecek, enerji ve ulaşım maliyetleri dikkate alınacaktır.

6. DEPOLAMA VE PİYASA ARZI SONRASI FİYATLANDIRMA

Depolama süreçleri (soğuk hava deposu, antrepo vb.) fiyatları etkileyen önemli bir unsurdur. Depolama sonrası ürünler için Kurul her ay yeni barem fiyatlarını açıklayacaktır. Böylece yıl boyunca depolanan ürünlerin piyasa fiyatları kontrol altında tutulacaktır.

Depo maliyetleri ve kalite kontrol sonuçları fiyatlara yansıtılacak, keyfî fiyat artışlarının önüne geçilecektir.

7. TİCARET BAKANLIĞI BÜNYESİNDE YENİ KURUMSAL YAPI ÖNERİSİ

Ticaret Bakanlığı bünyesinde 'Tarım Ürünleri ve Gıda Ürünleri Ticareti Genel Müdürlüğü' kurulmalıdır. Bu genel müdürlük; üretimden tüketime kadar fiyatların izlenmesi, veri toplama, raporlama ve piyasa denetimi görevlerini üstlenecektir.

Genel müdürlük altında daire başkanlıkları: Bitkisel Üretim Ticareti, Hayvansal Üretim Ticareti, Su Ürünleri Ticareti ve Gıda Ürünleri Ticareti olarak yapılandırılmalıdır.

8. ARACILIK SİSTEMİNİN YENİDEN DÜZENLENMESİ

Üretici-tüketici zinciri iki aşamaya indirilecektir. Market ve pazarcı dışındaki aracıların ürün fiyatını şişirmesi önlenecektir. Hâl müdürlükleri ürünün hareketini ve satış fiyatını denetleyecektir. Bu sayede üretici doğrudan satış imkanına sahip olacaktır.

9. EKONOMİK ETKİ ANALİZİ

Modelin uygulanmasıyla üretici gelirlerinin %15-20 artması, tüketici fiyatlarının %8 düşmesi öngörülmektedir. Aracıların azaltılması, ÜFE ve TÜFE üzerinde olumlu etki yaratacak, fiyat dalgalanmaları azalacaktır. Örnek tablo: Domates fiyat zinciri, süt fiyat zinciri ve buğday fiyat zinciri analizleri eklenebilir.

10. KURUMSAL İŞLEYİŞ MODELİ

Kurul yılda dört kez toplanacak, veri toplama ve analiz görevini yerel ofisler yürütecek. Üreticiler dijital kimlik numarasıyla kayıt edilecek. Kararlar veri tabanına işlenecek ve kamuoyu ile paylaşılacaktır.

11. SOSYAL VE STRATEJİK ETKİLER

Bu sistem, kırsalda istihdamı artıracak, genç ve kadın üreticilerin gelirini güvence altına alacak, üretici motivasyonunu yükseltecektir. Ayrıca gıda güvenliği, yerli üretim kapasitesi ve bölgesel kalkınmaya olumlu etkiler sağlayacaktır.

12. UYGULAMA VE DENETİM MEKANİZMASI

Uygulama üç aşamalıdır: kısa vadede dijital sistem kurulumu, orta vadede pilot illerde test, uzun vadede tüm ülkeye yayılım. Denetim Sayıştay ve TBMM Tarım Komisyonu gözetiminde yapılacaktır.

13. POLİTİKA ÖNERİLERİ VE YOL HARİTASI

1. Sözleşmeli üretim ve alım garantisi.

2. Dijital tarım veri merkezi kurulması.

3. Aracı kâr oranı üst sınır belirlenmesi.

4. Stok manipülasyonlarına yaptırım.

5. Ulusal tarım ürünleri borsası entegrasyonu.

14. SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME

Ulusal Ürün Fiyatlandırma Modeli, üretici ve tüketici lehine dengeli bir piyasa, sürdürülebilir tarımsal kalkınma ve fiyat istikrarı sağlayacak stratejik bir modeldir. Bu sistem, Milli Ziraat Modeli’nin ekonomik ayağını güçlendirecek ve gıda arz-talep dengesini uzun vadede koruyacaktır.

19 Eylül 2025 Cuma

Türkiye çay üretimi modeli ile Azerbaycan Lankeran çayı karşılaştırması


Türkiye ve Azerbaycan Çay Üretim Modelleri: Lankaran ve Türkiye Çaylarının Karşılaştırmalı Analizi ve Yeni Bir Üretim Önerisi

Özet

Çay, yalnızca bir içecek değil; sosyo-kültürel kimliğin, ekonomik üretim gücünün ve tüketim alışkanlıklarının bir göstergesidir. Türkiye, yıllık yaklaşık 250 bin ton üretim kapasitesi ile dünyanın önde gelen çay üreticilerinden biridir. Azerbaycan’ın güneyinde yer alan Lankaran bölgesi ise daha küçük ölçekli üretim yapmasına rağmen, özellikle işleme yöntemleri bakımından farklı bir ürün profili ortaya koymaktadır. Bu çalışmada, Lankaran çayı ile Türkiye çayının üretim yöntemleri, aromatik özellikleri ve tüketim kültürü bakımından karşılaştırmalı analizi yapılacak; Türkiye çay sanayisinin mevcut üretim modeline yönelik eleştiriler ve alternatif bir üretim önerisi tartışılacaktır

Giriş

Türkiye’de çay tarımı ve tüketimi, özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’nin sosyo-ekonomik yapısını şekillendiren temel unsurlardan biridir. Çay, Türkiye’de yalnızca tarımsal bir ürün değil, aynı zamanda toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Benzer şekilde, Azerbaycan’ın Lankaran bölgesi de tarihsel olarak çay yetiştiriciliğinin önemli merkezlerinden biridir. Ancak bu iki ülkenin çay işleme ve pazarlama anlayışı arasında dikkat çekici farklılıklar bulunmaktadır.

Lankaran Çayı

Lankaran bölgesi, subtropikal iklim koşulları, bol yağış ve verimli topraklarıyla çay yetiştiriciliği için elverişli bir ekolojik yapıya sahiptir. Burada üretilen çayların büyük çoğunluğu ortodoks yöntem ile işlenmektedir. Bu yöntemde yapraklar, bütün veya iri parçalara ayrılmadan kıvrılır ve doğal yapısını büyük ölçüde koruyarak kurutulur.

Avantajları:

  1. Daha rafine ve doğal aroma profili
  2. Daha açık renkli, berrak dem
  3. Yumuşak ve bitki çayını andıran içim karakteri

Dezavantajları:

  1. Üretim maliyetinin yüksek olması
  2. Daha fazla işçilik ve zaman gerektirmesi
  3. Göreceli olarak düşük verimlilik

Türkiye Çayı

Türkiye’de çay tarımı, Rize ve çevresinde yoğunlaşmış olup üretim Çaykur başta olmak üzere özel sektör fabrikaları tarafından işlenmektedir. Türkiye’de yaygın olarak kullanılan yöntem CTC (Crush, Tear, Curl – Kır, Yırt, Bük) veya ince kıyım ortodoks yöntemidir. Bu yöntem, yaprakların küçük parçalara hatta toz formuna kadar işlenmesine dayanmaktadır.

Avantajları:

  1. Hızlı demlenme süresi
  2. Koyu renk ve sert tat ile tüketici beklentilerine uygunluk
  3. Yüksek üretim hacmi ve standardizasyon imkânı

Dezavantajları:

  1. Aromatik çeşitliliğin sınırlı olması
  2. Fazla tanen nedeniyle acılaşma eğilimi
  3. Doğal yaprak formunun kaybolması

Karşılaştırmalı Analiz

Lankaran çayı, aromatik üstünlükleri ve estetik yaprak formu ile öne çıkarken, Türkiye çayı yüksek hacimli üretim, koyu renk ve sert tat özellikleri ile iç pazar talebine uyum göstermektedir. Ancak Türkiye çayının uluslararası pazarlarda “aromatik kalite” bakımından rekabet gücü sınırlı kalmaktadır.

Bu farklılığın temel nedeni, Türkiye’deki tüketici alışkanlıklarının uzun yıllardır “koyu renk – sert tat” ekseninde şekillenmiş olmasıdır. Buna karşın Azerbaycan çay kültürü, daha hafif, aromatik ve bitki çayına yakın içim karakterini tercih etmektedir.

Neden Türkiye’de Lankaran Tipi Çay Üretimi Yapılmamaktadır?

Türkiye’de Lankaran tipi üretimin yaygınlaşmamasının ardında birkaç faktör bulunmaktadır:

  1. Tüketici Alışkanlığı:
  2. Yerli tüketici, koyu renkli ve hızlı demlenen çaylara alışmıştır.
  3. Üretim Ekonomisi:
  4. Ortodoks üretim düşük verimli ve maliyetlidir; yüksek iç talep karşısında yetersiz kalacağı düşünülmektedir.
  5. Sanayi Ölçeği:
  6. Çaykur ve özel sektör, yüksek kapasiteli üretim hatlarına yatırım yapmış olup üretim modelini değiştirmek yerine mevcut sistemi sürdürmektedir.
  7. Pazar Öncelikleri:
  8. Türkiye çay pazarı, miktar ve fiyat odaklıdır; kalite çeşitliliği henüz öncelikli bir strateji olarak görülmemektedir.

Öneri: Türkiye’de Yeni Bir Üretim Segmenti

Türkiye’nin çay üretim kapasitesi, yalnızca CTC tipi üretimle sınırlı kalmamalıdır. Üretimin belirli bir kısmının Lankaran modeli esas alınarak ortodoks yöntemle yapılması, yeni bir ürün segmenti yaratabilir.

Bu yaklaşımın potansiyel katkıları:

  1. Daha aromatik ve farklı bir çay kültürü oluşturma
  2. İthal ve kaçak çayın yerini doldurarak döviz kaybını önleme
  3. Uluslararası pazarda daha nitelikli ürünlerle rekabet imkânı
  4. Üreticiler için katma değer artışı

Sonuç

Türkiye, mevcut üretim hacmiyle dünya çay sektöründe güçlü bir aktördür; ancak üretim modelindeki tekdüzelik, hem iç tüketimde hem de dış pazarda önemli fırsatların kaçırılmasına yol açmaktadır. Lankaran çayı örneği, aromatik çeşitlilik ve kalite yönünden alternatif bir model sunmaktadır. Türkiye’nin üretim kapasitesinin belirli bir bölümünü bu modele yönlendirmesi, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve stratejik bir kazanım olacaktır.

Çay, Türkiye için sadece bir tarım ürünü değil, aynı zamanda ulusal kimliğin simgelerinden biridir. Bu nedenle çayda çeşitlilik, yalnızca pazar payı değil, aynı zamanda uluslararası prestij ve sürdürülebilirlik açısından da önemli bir stratejik adım olacaktır.

Kaynakça

  1. Çaykur. (2023). Türkiye Çay Sektör Raporu. Rize: Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü.
  2. Karadeniz İhracatçı Birlikleri. (2022). Türkiye Çay Sektörü ve İhracat Potansiyeli. Trabzon: KİB Yayınları.
  3. Guliyeva, A., & Huseynov, R. (2019). “The Development of Tea Growing in the Lankaran Region of Azerbaijan: Historical and Economic Aspects.” International Journal of Agricultural Research, 14(2), 45–53.
  4. Gürer, M., & Usta, R. (2017). “Türkiye’de Çay Tarımı ve Çay Sanayinin Sorunları.” Tarım Ekonomisi Dergisi, 23(1), 67–82.
  5. FAO (Food and Agriculture Organization). (2021). World Tea Production and Trade: Current and Future Development. Rome: FAO Publications.
  6. Aliyev, M. (2018). Tea Industry in Azerbaijan: Challenges and Perspectives. Baku: Azerbaijan National Academy of Sciences Yayınları.
  7. Karadeniz, N. (2016). “Doğu Karadeniz’de Çay Tarımının Sosyo-Ekonomik Etkileri.” Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 72(3), 245–258.
  8. International Tea Committee (ITC). (2020). Annual Bulletin of Statistics. London: ITC.



4 Eylül 2025 Perşembe

Türkiye sektörel büyüme rakamları ve tarımdaki küçülme( daralma) nin etkileri

Türkiye Ekonomisi 2025 Yılı 2. Çeyrek Büyüme Verileri: Genel Ekonomik Büyüme ile Tarım Sektöründeki Daralmanın Çelişkili Görünümü

Giriş

Türkiye ekonomisi 2025 yılı ikinci çeyreğinde %4,8 oranında büyüme kaydetmiştir. Ancak büyüme oranı sektörlere göre farklılaşmış, inşaat sektörü çift haneli büyüme ile öne çıkarken sanayi ve hizmetler pozitif katkı yapmıştır. Buna karşılık tarım sektörü %3,5 küçülmüş, bu tablo ekonomik büyümenin altında yatan yapısal kırılganlıkları açıkça ortaya koymuştur.


Ekonominin büyümesiyle tarımın daralması arasındaki bu çelişki, sadece sektörler arası farklılık değil; aynı zamanda gıda arz güvenliği, kırsal istihdam ve enflasyon açısından da kritik sonuçlar doğurmaktadır.

Genel Ekonomik Görünüm

SektörBüyüme Oranı (%)
İnşaat10,2
Sanayi5,1
Hizmetler4,6
Tarım-3,5
Genel Ekonomi4,8


Tablo 1. Türkiye Ekonomisi 2025 2. Çeyrek Sektörel Büyüme Oranları

Tarım Sektöründeki Küçülmenin Asıl Nedenleri

1. İklimsel Faktörler: Kuraklık, düzensiz yağış ve iklim değişikliği, verimlilik kaybının temel nedeni olmuştur.

2. Artan Üretim Maliyetleri: Mazot, gübre, yem ve enerji fiyatlarındaki yükseliş, çiftçinin üretim kapasitesini daraltmıştır.

3. İthalat Politikaları: Bazı temel ürünlerde ithalatın kolaylaştırılması, yerli üreticinin rekabet gücünü azaltmıştır.

4. Pazarlama ve Aracı Sorunu: Üretici ürününü düşük fiyatla satarken tüketici yüksek fiyatla almak zorunda kalmıştır. Bu çift taraflı kayıp tarımı cazip olmaktan çıkarmaktadır.

5. Yapısal Sorunlar: Küçük ve parçalı işletmelerin finansmana erişimde zorluk yaşaması, tarımdan genç nüfusun uzaklaşması, üretim kapasitesini azaltan uzun vadeli faktörlerdir.

Geleceğe Yönelik Riskler: Gıda Arzı ve Enflasyon

- Gıda Arzı Riski: Tarımsal üretimin azalması, özellikle temel ürünlerde arz açığı yaratacaktır. Bu açığın ithalatla kapatılması ise ülkeyi dışa bağımlı hale getirecektir.

- Gıda Enflasyonu: Azalan arz ve artan maliyetler, gıda fiyatlarını yukarı çekecek; bu durum genel enflasyonun kalıcı olarak yüksek seyretmesine yol açabilecektir.

- Sosyal Etkiler: Tarımın gerilemesi, kırsal bölgelerde göçü hızlandıracak, şehirlerde işsizlik ve yaşam maliyetlerini artıracaktır.

Tartışma

Türkiye’nin büyüme performansı, özellikle inşaat ve hizmetler odaklı görünmekte; bu da kısa vadede pozitif tablo sunsa da uzun vadede sürdürülebilir değildir. Çünkü inşaat ve hizmetler, tarım kadar 'stratejik' değildir. Tarım küçülürken ekonomik büyüme aslında 'kırılgan bir refah illüzyonu' yaratmaktadır.


Gıda arzının dışa bağımlı hale gelmesi, enflasyonun kontrolünü zorlaştıracak ve toplumun en temel ihtiyacı olan beslenme üzerinde baskı yaratacaktır.

Sonuç ve Öneriler

Tarımda küçülmenin devam etmesi, Türkiye ekonomisi için bir 'ulusal güvenlik sorunu' boyutuna ulaşabilir. Büyümenin tarımı dışlayarak gerçekleşmesi, enflasyonu kalıcı hale getirirken gıda arzını da kırılganlaştırır. Bu nedenle:


1. Stratejik Öncelik: Tarım, tıpkı savunma ve enerji gibi stratejik bir sektör olarak ele alınmalıdır.

2. Maliyet Destekleri ve Alım Garantisi: Çiftçinin üretimde kalmasını sağlamak için girdi maliyetlerine sübvansiyon ve ürünlere devlet alım garantisi verilmelidir.

3. Sulama ve İklim Adaptasyonu: İklim değişikliğine uyum için modern sulama sistemleri ve iklime dayanıklı tohum politikaları desteklenmelidir.

4. Kooperatifleşme ve Pazar Erişimi: Üreticinin örgütlenmesi, pazarlama zincirinde aracıların azaltılması şarttır.

5. Uzun Vadeli Tarım Vizyonu: İnşaat ve hizmetlerle büyüyen, tarımla küçülen bir ekonominin sürdürülebilirliği yoktur. Tarım yeniden büyümenin lokomotif sektörlerinden biri haline getirilmelidir.

Kaynakça

- TÜİK (2025). Milli Gelir ve Büyüme İstatistikleri, 2025 Yılı 2. Çeyrek.

- TCMB (2025). Enflasyon Raporu, 2025-II.

- FAO (2024). Global Food Security and Agriculture Outlook.

- Dünya Bankası (2024). Agriculture and Economic Development Report.


31 Ağustos 2025 Pazar

Atıl Tarım Arazilerinin Kiraya Verilmesi..

Atıl Arazilerin Kiralanması Yönetmeliği Üzerine Hukuki ve Sosyo-Ekonomik Bir İnceleme

Özet

Bu makale, atıl tarım arazilerinin kiralanmasına ilişkin düzenlemeleri mülkiyet hakkı, anayasal ilkeler ve tarım ekonomisi perspektiflerinden ele almaktadır. Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı ve dosyanın Anayasa Mahkemesi’ne taşınması, devlet müdahalesi ile bireysel mülkiyet arasındaki dengenin yeniden yorumlanmasını gerektirmektedir.

Giriş

Türkiye’de atıl arazilerin üretime kazandırılması, gıda güvenliği, arz istikrarı ve kırsal kalkınma açısından kritik önemdedir. Bununla birlikte, malik rızasına dayanmayan kiralama tasarımları mülkiyet hakkı ve sözleşme serbestisi bakımından tartışma doğurmuştur. Bu çalışma, mevcut düzenlemeyi hukuki ve sosyo-ekonomik boyutlarıyla tartışmakta; politika seçenekleri sunmaktadır.

Hukuki Çerçeve ve Yargısal Süreç

Anayasa m.35 mülkiyet hakkını, m.45 tarım arazilerinin korunmasını hükme bağlar. Çiftçiler Derneği’nin başvurusu üzerine Danıştay, yürütmeyi durdurmuş; Anayasa’ya aykırılık iddiası AYM’ye taşınmıştır. Tartışmanın ekseni, kamu yararı–ölçülülük–hukuki güvenlik ilkelerinin nasıl dengeleneceğidir.

Sosyo-Ekonomik Bağlam

Arazilerin atıl kalmasının başlıca nedenleri; artan girdi maliyetleri, pazarlama ve fiyat belirsizliği, ölçek küçüklüğü, mirasla bölünme, krediye erişim ve genç nüfusun tarımdan uzaklaşmasıdır. Sadece kiralama mekanizması, bu kök nedenleri tek başına çözememektedir.

Tartışma

1) Mülkiyet Hakkı – Kamu Yararı Dengesinin İnşası

Mülkiyet hakkına müdahale, ancak kanunla, meşru kamu yararı amacıyla ve ölçülü biçimde mümkündür. Yönetmelik düzeyinde rıza dışı kiralama kurgusu, ‘kanunilik’ ve ‘ölçülülük’ testlerinde zorlanmaktadır. Buna karşılık kamu yararı argümanı, atıl kapasitenin gıda güvenliği ve ithalat bağımlılığına etkileri üzerinden temellendirilebilir. Çözüm; malik rızasını esas alan, rızanın olmadığı hallerde ise yargı denetimine açık, süre ve kapsam bakımından daraltılmış bir ‘zorunlu işletme’ rejimi tasarlamaktan geçer.

2) Rıza Esaslı Kiralamada Kurumsal Tasarım

İl müdürlükleri bünyesinde komisyonlar marifetiyle ilan ve başvuru süreçleri şeffaflaştırılmalıdır. Asgari unsurlar: (i) standart kira sözleşmesi, (ii) kamuya açık ilan ve başvuru takvimi, (iii) objektif puanlama (teknik yeterlik, kooperatif üyeliği, yerellik), (iv) itiraz–uzlaşma mekanizması, (v) sözleşme sicili. Böyle bir mimari, işlem maliyetini düşürür, hukuki öngörülebilirliği artırır.

3) Ekonomik Etki Analizi ve Teşvik Tasarımı

Atıl araziyi üretime kazandırmanın etkisi; ‘net sosyal fayda’ = (ek üretim değeri + istihdam + dış ticaret etkisi) – (idari maliyet + çevresel dışsallıklar + hukuki uyuşmazlık maliyeti) olarak çerçevelenebilir. Pozitif sonuç için; girdi maliyetlerinde hedefli destek (mazot, gübre), ürün bazlı alım garantileri ve sigorta/teminat mekanizmaları gerekir. Kira bedelleri, verim zonlarına göre farklılaştırılmış, çift taraflı risk paylaşımı içeren endeksli formüllerle belirlenmelidir.

4) Ölçek Sorunu: Kooperatif ve Toplulaştırma

Parçalı mülkiyet, verim ve mekanizasyonu sınırlamaktadır. Rıza esaslı kiralama, kooperatif aracılığıyla ‘havuz’ modeline bağlanırsa; ölçek ekonomileri yakalanır, pazarlık gücü ve girdi tedariki güçlenir. Bu bağlamda kooperatif/üretici birliği üyeliğine pozitif ayrımcılık puanı verilmesi, piyasa başarısızlıklarını telafi eder.

5) Çevresel ve Toprak Sağlığı Boyutu

Atıl kalan arazilerin bazıları ekolojik olarak dinlendirme (fallow) amacı taşıyabilir. Kiralama rejimi, ‘toprak sağlığı planı’ zorunluluğu (nadas–münavebe–örtü bitkisi–organik madde hedefi) ve ‘iyi tarım uygulamaları’ ile eklemlenmelidir. Aksi halde kısa vadeli yoğun üretim, uzun vadede verim düşüşüne ve erozyona yol açabilir.

6) Uyuşmazlık Çözümü ve Hukuki Güvenlik

Standart sözleşmeye; tahkim/uzlaştırma klozu, performans göstergeleri (ekim planına uyum, çevresel yükümlülük), fesih–tazmin hükümleri, ayrıntılı teslim–tesellüm tutanakları eklenmelidir. Komisyon kararlarına karşı hızlı idari itiraz ve sulh mekanizması öngörülmesi, mahkeme yükünü azaltır.

7) Uluslararası Kıyas ve Dersler

AB’de CAP kapsamında atıl alanların yönetimi; çevresel şartlılık ve gönüllü ekosistem ödemeleriyle desteklenir. Zorunlu işletme rejimleri, dar istisnalar dışında rıza ve tazminat ilkelerine sıkı bağlıdır. Türkiye’de de çevresel şartlılık ve sonuç odaklı destekler, kiralama mekanizmasına entegre edilmelidir.

8) Ölçme–Değerlendirme ve Şeffaflık

Politikanın başarısı; (i) üretime kazandırılan hektar, (ii) verim artışı, (iii) girdi/çıktı oranı, (iv) genç çiftçi katılımı, (v) çevresel göstergeler (organik madde, su kullanımı) ile izlenmelidir. Açık veri panosu ve yıllık etki raporu, hesap verebilirliği sağlar.

Sonuç ve Öneriler

A) Stratejik Sonuç

Atıl arazilerin üretime kazandırılması, meşru bir kamu yararı hedefidir; ancak hukuki güvenlik ve mülkiyet hakkı ile uyumlu bir politik mimari gerektirir. Rıza esaslı, şeffaf ve çevresel şartlılığı olan bir kiralama rejimi, hem Danıştay/AYM denetimine dayanıklı hem de ekonomik açıdan etkili olacaktır.

B) Politika Yol Haritası (12–24 Ay)

1. Mevzuat: Kanun düzeyinde çerçeve; yönetmelikte rıza ve daraltılmış istisna rejimi.

2. Kurumsal: İl komisyonları için standart prosedür, puanlama ve şeffaf ilan sistemi.

3. Sözleşme: Ulusal standart kira sözleşmesi: risk paylaşımı, çevresel yükümlülük, ihtilaf çözümü.

4. Teşvik: Girdi destekleri + alım garantisi + TARSİM benzeri teminat paketi.

5. Kooperatifleşme: Havuz modeli; lojistik ve pazarlama için birlik temelli platform.

6. İzleme: Açık veri panosu ve yıllık etki değerlendirmesi.

C) Aktör Bazlı Ödevler

• Devlet (TBMM): Mülkiyet hakkını ve ölçülülüğü önceleyen çerçeve kanun; vergi–teşvik dengesini kuran düzenlemeler.

• Bakanlık: Rıza esaslı komisyon modeli; danışmanlık ve pazarlama desteği; standart sözleşme ve açık sicil.

• Yerel İdareler/İl Müdürlükleri: Şeffaf ilan–başvuru; itiraz mekanizması; veri üretimi ve etki raporu.

• Çiftçiler/Malikler: Kiralamaya açıklık; kooperatifleşme; toprak sağlığı planına uyum.

• Kiracılar/İşletmeciler: Performans göstergeleri, çevresel yükümlülükler, sözleşmeye sadakat.

D) Riskler ve Emniyet Kemerleri

Riskler: Hukuki ihtilaflar, çevresel tahribat, sözleşme suiistimali, piyasa şokları. Emniyet kemerleri: İhtisas tahkimi/uzlaştırma; çevresel şartlılık; teminat–sigorta; esnek kira endekslemesi; erken uyarı göstergeleri.

E) Son Söz

İyi tasarlanmış bir kiralama rejimi, mülkiyeti koruyup üretimi artırabilir. Başarı ölçütü, yalnızca kiralanan hektar değil; aynı zamanda sürdürülebilir verim artışı, çiftçi refahı ve hukuki uyuşmazlıkların azalmasıdır.

Kaynakça (Seçmeli)

Anayasa (m.35, m.45); Türk Medeni Kanunu; Türk Borçlar Kanunu; 5403 sayılı Kanun; Danıştay YD kararları; Tarım ve Orman Bakanlığı düzenlemeleri; uluslararası literatürde CAP ve fallow uygulamaları.

1 Ağustos 2025 Cuma

Makineleşen çay hasadı fırsat mı kriz mi?


Makineleşen Çay Hasadı: Fırsat mı, Kriz mi?

Türkiye’nin Doğu Karadeniz bölgesinde yüz binlerce ailenin geçim kaynağı olan çay tarımı, yıllar içinde büyük bir dönüşüm geçirdi. El emeğine dayalı geleneksel toplama yöntemlerinden, makineleşmeye doğru hızla ilerleyen bu süreç, üretim verimliliğini artırırken aynı zamanda arz-talep dengesini ciddi şekilde etkilemeye başladı.

Geçmişten Bugüne Hasat Teknikleri

Çay hasadı, ilk yıllarında tamamen el ile yapılırken, ilerleyen zamanlarda makas kullanımıyla toplama hızında belirgin artışlar sağlandı. Bu artış, beraberinde ÇAYKUR’un yaş çay alımında zorluklar yaşamasına neden oldu. Fabrikaların günlük işleme kapasitelerinin üzerine çıkan arz karşısında, devlet kurumu çözümü “günlük kontenjan” sistemiyle üretimi sınırlamakta buldu.

Ancak bu sistem, çay üreticisinin gelirinde dalgalanmalara yol açtı. Arz yoğunlaştığında kontenjanlar, çiftçinin elindeki yaş çayın değerini düşürdü. Öte yandan, yıllar içinde ÇAYKUR’un yeni fabrikalar kurması ve kapasite artışına gitmesi, özel sektör çay fabrikalarının da devreye girmesiyle birlikte sistem bir nebze rahatladı. Mayıs-Ekim ayları arasına yayılan üç sürgünlü kampanya dönemleri, bu yeni dengeyle yönetilmeye çalışıldı.

Özel Sektör ve Fiyat Dengesi

Çay alımında önemli bir rol oynayan özel sektör, kimi yıllarda ÇAYKUR’un alım fiyatlarının birkaç lira altında ürün toplayarak üreticiyi zor durumda bıraktı. Bu fiyat farkı, üreticinin tercihlerini etkiledi; birçok üretici daha düşük fiyatlara çayını satmak yerine ÇAYKUR’un kontenjan sistemini beklemeyi tercih etti.

Ancak bazı yıllarda piyasa dengesi tersine döndü. Özel sektör, ürün bulmakta zorlandığında alım fiyatlarını ÇAYKUR’un seviyesine çıkararak çiftçiye cazip alternatif sundu. Bu durumlarda kontenjan uygulamasına gerek kalmadan kampanyalar daha dengeli ilerledi.

2024-2025: Makineleşmenin Getirdiği Yeni Kriz

Son yıllarda devreye giren hasat makineleri, çayın çok daha kısa sürede toplanmasına imkân verdi. Önceden 20-25 gün süren sürgün kampanyaları, artık sadece 10 gün içinde tamamlanabiliyor. Bu hızlı hasat modeli, günlük yaş çay arzının patlamasına yol açtı. Ne var ki ÇAYKUR’un işleme kapasitesi bu hızlı akışı karşılayacak seviyede değil. Ortaya çıkan bu boşluğu, özel sektör çok daha düşük fiyatlarla yaş çay toplayarak doldurmaya başladı.

Bu yıl, özel sektör alım fiyatını devletin belirlediği taban fiyatın 5-6 TL altına çekerek, günlük kontenjanla çayını satamayan üreticinin ürününü ucuza almaya başladı. Bu durum, üreticinin gelirinde ciddi bir düşüşe neden oldu. Zaten düşük olan taban fiyat, piyasada daha da aşağı çekildi. Üretici, emeğinin karşılığını alamamaktan büyük rahatsızlık duyuyor.

Çözüm Önerileri: Yeni Bir Yol Haritası

Bu kırılgan yapının sürdürülebilir olmaktan uzaklaştığı aşikâr. Ancak çözüm mümkün:

  1. Telafi Ödemesi Sistemi:
  2. ÇAYKUR, özel sektörün 5-6 TL düşük alım yaptığı ürünler için üreticiye doğrudan telafi ödemesi yapmalıdır. Örneğin özel sektör 20 TL’den çay aldıysa, aradaki 5 TL’lik farkı devlet üstlenerek üreticiye 25 TL ödeme yapılmasını sağlamalıdır.
  3. Fason veya Sözleşmeli Üretim Modeli:
  4. ÇAYKUR, özel sektörle iş birliğine giderek fason üretim modeliyle kendi adına ürün işlettirebilir. Böylece özel sektörün kapasitesi kamu hizmetine entegre edilerek arz fazlası ürün düşük fiyata gitmeden değerlendirilebilir.
  5. Kapasite Artırımına Yatırım:
  6. Hasat süresi makinelerle kısaldığına göre, ÇAYKUR’un işleme kapasitesini yıllık değil, “sürgün dönemine göre günlük işleme hızı” üzerinden planlaması gerekir. Yeni fabrikalar, mobil işleme üniteleri ya da teknolojik entegrasyonlarla bu kapasite artırılmalıdır.


Sonuç: Zaman Kaybedilmeden Adım Atılmalı

Çay sektörü, üreticisiyle, sanayicisiyle ve devlet yapısıyla birlikte düşünülmesi gereken bir ekosistemdir. Makineleşme kaçınılmaz bir gelişme; fakat bu gelişme, doğru politikalarla desteklenmediği sürece üretici aleyhine işlemeye devam edecektir.

Bu yüzden geçici değil, yapısal çözümler için harekete geçmenin tam zamanıdır.


20 Haziran 2025 Cuma

Netenyahunun aynaya bakmadan yaşadığı çelişki!!



Aynaya Bakmadan “İnsanlık Dışı” Diyenler: Netanyahu’nun Çelişkisi

2025 Haziran’ında dünya gündemine oturan bir olayda, İran’ın İsrail’deki bir hastaneye düzenlediği saldırı sonrası, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu kameraların karşısına geçerek öfkeyle şunları söyledi:

“Bu saldırı insanlık dışıdır. Hastaneler hedef alınamaz. Bu bir savaş suçu ve uluslararası hukukun açık ihlalidir.”

Sözler kulağa tanıdık, yerinde ve güçlü geliyor. Ancak bir sorun var: Bu sözler, geçmişte Gazze’de onlarca hastaneyi bombalayan, binlerce sivilin ve çocuğun ölümüne yol açan aynı liderin ağzından çıkıyor. İşte tam burada, ahlaki çöküşün, siyasal ikiyüzlülüğün ve küresel adaletsizliğin çarpıcı bir örneğiyle karşı karşıya kalıyoruz.


Gazze: Unutulmayan Yaralar

2023 ve 2024 yıllarında İsrail’in Gazze’ye düzenlediği hava saldırılarında hastaneler doğrudan hedef oldu. Refah’tan Şifa Hastanesi’ne kadar pek çok sağlık kuruluşu yerle bir edildi. Binlerce çocuk hayatını kaybetti, çoğu yıkıntılar altında can verdi. Dünya kamuoyu bu trajediye tanıklık etti, ama ne Netanyahu ne de müttefikleri geri adım attı. Üstelik tüm bu saldırılar, “terörle mücadele” ya da “meşru müdafaa” söylemiyle aklanmaya çalışıldı.


İran’ın İsrail’deki Hastaneye Saldırısı: Kabul Edilemez Ama…

İran’ın İsrail topraklarındaki bir hastaneye füze saldırısı düzenlemesi, elbette ki uluslararası hukuka aykırıdır ve eleştirilmelidir. Savaşta dahi hastaneler korunmalıdır. Ancak asıl mesele şudur: Bu saldırıyı “insanlık dışı” ilan eden birinin, daha dün Gazze’de benzer hatta daha vahim eylemleri bizzat yönetmiş olması nasıl açıklanabilir?


Ahlaki Meşruiyet Olmadan Sözün Değeri Olmaz

Netanyahu’nun İran’a yönelik “insanlık dışı” suçlaması, hukuken doğru olabilir; ama ahlaken değersizdir. Çünkü aynı kişi, daha birkaç ay önce çocukları enkaz altına gömen bombaların sorumluluğunu taşıyor. Bu durum, sadece politik bir çelişki değil, aynı zamanda bir vicdan felcidir.


Dünya Kamuoyuna Düşen Sorumluluk

Bu olaylar, uluslararası kamuoyunun seçici duyarlılıklarını bir kez daha gün yüzüne çıkarıyor. Eğer bir eylem yalnızca kim tarafından yapıldığına göre “suç” ya da “hak” olarak değerlendiriliyorsa, adaletten söz etmek mümkün değildir. İran’ın hastane bombalaması da İsrail’in Gazze’deki hastane saldırıları da eşit derecede insanlık dışıdır. Ve bu tür çifte standartlar, dünyanın barışa olan inancını törpülemektedir.


Sonuç: Aynaya Bakmadan Konuşmak

Netanyahu’nun sözleri kulağa ne kadar güçlü gelirse gelsin, gerçek şu ki vicdanı kanamayan birinin “insanlık” adına konuşma hakkı yoktur. İran’ın yaptığı yanlışsa, İsrail’in geçmişte yaptığı daha büyük bir yanlıştır. O hâlde artık dünya şunu açıkça sormalı:

“Gazze’de hastahaneler bombalanırken neredeydiniz?

Neden mi, zeytin mi ?

Zeytinlik gibi tarım alanlarının madencilik faaliyetleri uğruna yok edilmesi ekonomik bir tercih gibi gösterilse de uzun vadede ciddi riskler ve geri dönülemez kayıplar içerir. Bu konuda durumu hem ekonomik hem stratejik hem de ekolojik olarak değerlendirmek gerekir:


🔍 1. 

Kısa Vadeli Ekonomik Kazanç mı, Uzun Vadeli Kaynak Kayıbı mı?

  1. Madencilik faaliyetleri, özellikle lityum, nikel, altın gibi madenler için yüksek gelir getirici olabilir. Ancak bu gelir tek seferliktir. Maden çıkarıldıktan sonra alan tarıma da doğaya da geri kazandırılamaz hâle gelir.
  2. Oysa zeytinlikler, her yıl ürün verir, iş gücü yaratır, yağ ve gıda sektöründe katma değer üretir. Kuşaktan kuşağa sürdürülebilir bir gelir kaynağıdır.


🌱 2. 

Gıda Güvencesi ve İthalat Bağımlılığı

  1. Türkiye, bazı tarım ürünlerinde (örneğin buğday, ayçiçeği yağı) zaten ithalata bağımlı hale gelmiş durumda. Zeytin gibi Türkiye’nin kendine yeterli ve hatta ihraç ettiği ürünlerde üretim kapasitesini kaybetmek, gıda egemenliğini zayıflatır.
  2. “Madenden gelen parayla ithalat yapılır” düşüncesi tehlikelidir, çünkü:
  3. Döviz kuru oynaklığı ve dış politik gerilimler ithalatı zorlaştırabilir.
  4. Gıda ithalatı, halkın sofrasına doğrudan zam olarak yansır.
  5. Pandemi ve savaşlar gibi krizlerde ithalat durabilir, ama toprak kaybedilmişse gıda üretilemez.


♻️ 3. 

Alternatif Ne Olabilir?

✅ a) 

Yüksek teknolojili madencilik

  1. Tarım alanları dışındaki bölgelerde, çevresel etkisi düşük teknolojilerle maden çıkarımı yapılabilir.

✅ b) 

Kapatılmış maden sahalarının rehabilitasyonu

  1. Halihazırda tahrip olmuş alanlar yeniden değerlendirilip yeni maden çıkarımı orada sürdürülebilir hâle getirilebilir.

✅ c) 

Kırsal kalkınma odaklı planlama

  1. Zeytinlik gibi alanlara maden değil, gıda işleme tesisleri, kooperatifler veya agroturizm gibi yerel kalkınmayı güçlendirecek yatırımlar yapılabilir.

✅ d) 

Maden dışı döviz kazandırıcı kaynaklara yönelme

  1. Yenilenebilir enerji, yazılım ihracatı, organik tarım, yüksek katma değerli gıda üretimi gibi alanlara yönelmek, hem doğayı korur hem kalıcı gelir sağlar.


⚖️ 4. 

Mevcut Durumda Ne Yapılmalı?

  1. Zeytinliklerin yasal koruma kapsamı yeniden güçlendirilmeli.
  2. Madencilik yatırımlarının ÇED raporları bağımsız denetimlere açılmalı.
  3. Tarım ve gıda üretiminin stratejik sektör olarak tanınması gerekir.
  4. Yerel halkın katılımı olmadan alınan kararlar meşru değildir.


📌 Sonuç

Maden için zeytinlikleri feda etmek, “bir kez yemek yemek için kaşığı yakmak” gibidir.

Gıda, sadece ekonomik bir ürün değil, milli güvenlik meselesidir. Madenden gelen döviz, yok olan toprağın, zeytinin, suyun ve geleceğin yerini tutamaz.

İthalatla telafi edilecek bir gıda sistemi ise hem bağımlı, hem kırılgan, hem de sürdürülemezdir.


Tarımsal Ürün ve Gıda ürünlerinde Fiyat İstikrarını Koruyacak Ulusal Gıda ürün değerleme Kurulu

ULUSAL ÜRÜN FİYATLANDIRMA VE GIDA FİYAT İSTİKRARI STRATEJİ RAPORU 1. GİRİŞ Bu rapor, Türkiye’de tarımsal üretimde ve gıda ticaretinde yaşana...